Pazartesi, Kasım 13, 2006

Çarşamba, Kasım 08, 2006

Geçmişten Kadınlarım

Kişisel tarihimin yapraklarını çevirmeye başlıyorum. Bu kez aradığım şey, kadınlığı ve kadın olmayı algılayışımda etkisi olmuş okumalarım. Ne zamandı? Hangi kitaplardı? Ne anlamıştım?
İlkokuldayken. Kendi kitaplarım dışında ilgim misafir odası büfesindeki kitaplarda. Kitapları ele almam genellikle yazı büyüklüğü ve sayfa sayısı ile belirleniyor. İnceden kalına doğru okuyacağım diye tasarlamışım.

Annemin ya da babamın kitap okuduklarını pek görmüyorum. Ekseriyetle gazete okunuyor. O da siyah beyaz renksiz baskısı ile Piyale Madra'sına baktığım Cumhuriyet. Yine de zaman zaman bir iki 'büyük kitabı' alınıyor. Mesela, bir gün Turgut Nereye Koşuyor? ile karşılaşıyorum. İki çenesi ile, İcraatın İçinde'niyle tanıdık, tonton amcamızın serüveni. Bir akşamda yarısına geliyorum. Anlayabildiğime sevinerek.

Bir Genç Kızın Anıları - Betty Smith oradaki ilk kitabım. Araya başkaları da girdi. O dönem ev sevdiğim kahramanlar Heidi ve Jane Eyre . Özellikle Heidi'nin büyüyüp de bir köyde öğretmenlik yapması ve sınıfındaki aykırı ve kimsesiz bir çocuğa ablalık etmesinden çok etkileniyorum. Benzer şekilde, Jane Eyre'nin yaşadığı herşeye rağmen kendi başının çaresine bakabilmesinden memnunum. Bence Rochester onu açıksözlülüğü ve kendi kendine yetebilmesinden dolayı seviyor.

İsmi yüzünden kütüphanede cildi içeri dönük duran iki ciltli bir kitap var, gerçekten çok sürükleyici. Ailesini kaybedip genç yaşta akraba dayağından kaçıp da evlendiği kocasının satmaya çalıştığı bir kadının yaşam öyküsü ve ona aşık olmuş bir gazetecinin hikayesi. Kitap gazetecinin ölümünden hemen sonra avukat arkadaşı Harika Hanım'a ulaşan zarftan çıkanlarla başlıyor. Sonraları üniversitede tekrar okuyorum Necmi Onur'un Orospu'larını.Yayım yılının 1976 olduğunu görüp şaşırıyorum.
Çöplük - Carolina Maria de Jesus, Brezilya'da Sao Paulo şehrinin bir kenar mahallesinde yaşamaya çalışan çok fakir bir ailede bir annenin tuttuğu günlük. Koca ya çok tembel ya da terkedip gitmiş. Küçük çocuklarıyla kadın çöpten bulduklarıyla yaşıyor, kağıt ve aliminyum satıyor. Bir günden fazla yetebilecek yemek bulduğunda mutlu olan ve amacı kendini de unutmadan, çocuklarını okutmaya çalışan - evde kendi onlara okumayı öğretiyor- bir kadının, yaşama yönelik bir direnmenin öyküsü. Ve tabii ki - Küçük Kadınlar, Luisa May Alcott.

Jo, Meg, Amy ve Beth arasında, Jo olmayı istiyorum, çünkü o özgür, zeki, duygusallığını hep güçlü görünmeye çalışarak saklıyor. Diğer kardeşler bir an önce evlenip de çoluk çocuğa karışmak istiyorlar, Jo ise 'akademik' oluyor. İlerleyen kitaplarda Jo, kendinden yaşça büyük bir profesörle evleniyor, işte macera bitti diye düşünüyorum. Bu kez Amy'nin maceralarına geçiyoruz, sandığımdan daha akıllı olduğunu düşünüyorum, galiba Laurie ile evlenmemiş!
Bunlar o zamanki yaşıma göre kendi kitaplarımdanken, yeni gelen bir kitapla büfe kütüphanesine dönüş: 60 Günlük Bir Şey - Füsun Erbulak. Bir çırpıda okuyorum.Büyüklerin duygu durumları nasıl birşey? Kadının aşkını utanmadan, dolu dolu yaşayışına, bunu hiç kimseye yalan söylemeden yapma isteğine ve kocasının durumu karşılayışına hayran kalıyorum. İlginç, şu anda araştırdığımda 17 Ekim 1984'te "60 Günlük Bir Şey" adlı kitabı sebebi ile Füsun Erbulak için 6-10 yıl hapis istendi diye bir kayda rastlıyorum.

Sonraki dönem polisiyelerle haşır neşirlik. Kiminle mi? Agatha Christie ile! Favorim Miss Marple'ın olduğu maceralar. Sonradan kendisinin kurnaz ve sinsi davranışarını farkedince, tonton, kendine yeten, akıllı kadın imajı yerle bir oluyor. Bu arada, artık büfede yeni kitap kalmamış, eski kitapçıdan alışverişlere harçlık yetişmemekte. Hala da dostum olan Özlitto ile İlçe Halk Kütüphanesi'ni keşfediyoruz. Klasiklerden Can Yayınları'ndan yeni görünüşlü olanları seçeyim diyorum. A harfinden Alman Edebiyatı ile başlayan raflardan ilk seçimim Erich Maria Remarque. Savaş gerçeği ile karşılaşıyorum. Savaş denince cinsiyet kalmıyor. Savaş durumunda tek istek hayatta kalmak ya da ölenleri görmeye dayanamayıp içini öldürmekmiş gibi bir sonuca varıyorum. Bu karanlık bulutlar üzerimden daha sonra Buket Uzuner ile kalkıyor.

Orta 2'deyim galiba. Okulda mutsuzum. Nasıl biri olduğumu bir yana bırakmış, nasıl biri olacağımı arıyorum. Buket Uzuner'in en sevdiğim romanı İki Yeşil Su Samuru, Aileleri, Sevgilileri ve Diğerleri özdeşlik kurabileceğim bir karakter sunuyor. Üstüne üstlük Nilsu'nun da örnek aldığı Selen'e ben de bir nevi aşık oluyorum. Yaz tatili geliyor. Sıcak günleri kuzenlerimle bol bol kitap okuyarak geçiriyoruz. Kuzenler arasında Afa Kadın Serisi'nden Bir Kadın - Anne Delbee 'yi okuyan üçüncü kişiyim.

Heykele olan tutkusu ve bu yolda hiçbirşeyin onu durduraması, buna rağmen hırs kadını değil de bir aşk kadını oluşunu çok seviyorum. Üniversitede bu kitabın da içinde bulunduğu Afa Kadın serisi biyografileri bir süre elimden düşmeyecek.


Ne zamandı? Hangi kitaplardı? Ne anlamıştım? Nasıl etkilendi beni bu okuduklarım? 15 yaşındayken kafamdaki 'kadın olmak' nasıl birşeydi? Gülümsüyorum. Acayip etki altında kalmışım! Tüm bu kadınlar, eski dostlarım, hala benimleymiş, farkediyorum.